30 Ağustos 2015 Pazar

Büyük Taarruz, Bahriyeliler ve Amerikalılar

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
            Büyük Taarruz, Bahriyeliler ve Amerikalılar
                                    I. İnönü zaferi sonrası Atatürk, Batı Cephesi Komutanı İnönü’ye “Siz orada sadece düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” demişti. Büyük taarruz sonrası Dumlupınar’da Başkomutanlık meydan muharebesi sonrası zafer kazanan Türk Ordusu için de Mustafa Kemal, ‘’büyük vaveyla ile tarih sahnesine tekrar çıkan Türk ordusu’’ tanımını kullanmıştı. Atatürk, 26 Ağustos 1922 sabaha karşı Afyon Kocatepe’de sadece talihe değil, Türk milletinin üstün özellikleri ve asla esir edilemeyeceği gerçeğine güvenerek taarruz emrini vermişti. 26 Ağustos sabahı, 0530’da Kocatepe’den gürleyen Türk topçu ateşinden 96 saat sonra zafere erişen Mustafa Kemal, daha sonra Batı Cephesinin tüm birliklerine  “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri”, emrini verdi. Bu emir, Anadolu’yu ve Türkleri sadece Karadeniz’de kısıtlı bir sahil şeridine mahkûm ederek Akdeniz ve okyanuslar ile doğrudan bağlantısını koparan Sevr zincirini kıran bir haykırıştı. 9 Eylül sabahı Türk süvarileri 450 km uzaktaki İzmir’e girdi. Dünya askeri tarihinde dokuz günde bu kadar hızlı kat edilen bir mesafe olmadı. 
                  Mustafa Kemal ve Savaş Lojistiği. Balkan Savaşları hezimetinden 9 yıl sonra yaşanan kurtuluş zaferi, iki önemli unsura dayanıyordu. Birincisi Mustafa Kemal liderliğinde örgütlenen Türk halkı ve ordusu; diğeri de Karadeniz’de Sovyetler Birliği üzerinden sağlanan savaş lojistiğiydi. Söz konusu lojistiği Karadeniz’in millici yurtsever denizcileri ile örgütleyen ve yürüten kitle  bir avuç deniz subayı idi.  Topu topu 233 deniz subayı bu işi başarmıştı. (159 güverte, 68 makine, 5 tabip ve 1 gemi inşa.)  Denizcilerin 3 yıl boyunca çürük çarık gemi ve takalarla taşıdığı 300 bin ton cephane, kurtuluşu ve 30 Ağustos zaferini mümkün kıldı.
                  Unutturulan Başarı. Maalesef denizcilerin bu büyük başarısı ve kahramanlığı kara zaferlerinin gölgesinde kaldığı için unutuldu.  1946 sonrası ülkede egemen olan anti-Sovyet kültürü de bunu destekledi. Halbuki denizcilerin bu başarısı düşmanları tarafından bile takdir edilmişti. Bir avuç denizcinin fedakarlığıyla gerçekleşen Karadeniz Lojistik Nakliyatında genç bir teğmen olarak görev alan  Emekli Deniz Albay Celalettin Orhan, Amerikalılarla yaşanan bir olayı bakın nasıl anlatıyor: (Celalettin Orhan, Bir Bahriyelinin Anıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2001)
                  ‘Samsun limanında, limanın bir mil kadar açığında dört bacalı bir Amerikan muhribi yatıyordu. Mondros mütarekesi hükümlerine göre galip devletlerin kontrolü altına giren kıyılarımızda bu gemi karakol ve devriye görevi yapıyordu. Osmanlı hükümeti ve sarayında yalnız kendi selametini düşünen padişah Vahdettin, Anadolu'da milli birliği sağlamaya uğraşan Mustafa Kemal'e eşkıya damgası vurup onu ölüm cezasına mahkum etmişken, kendi istiklal muharebelerini pek iyi hatırlayan Amerikan gemisi komutan ve subayları, Türk İstiklal Savaşının çoktan başlamış olduğunu onlardan daha önce anlamışlardı. Bu nedenle Türk denizcilerinin Karadeniz'de takalar, mavnalar ve çürük çarık teknelerle yaptıkları faaliyetleri zaman zaman  görmezlikten geliyorlar, hatta silah ve cephane nakliyatına bile göz yumuyorlardı. O sabah Samsun limanında bekleyen 211 sayılı Amerikan muhribi kıç güvertesinde, tente altında oturup serinleyen gemi komutanı binbaşı ve yanındaki subaylar, yanlarından çabalayarak geçen ve dünyada eşi emsali kalmamış yandan çarklı  köhne Batum vapurunu tebessümlerle bir an seyrettikten sonra hep birden ayağa kalkıp uzun uzun alkışlamaya başladılar. Bu asil bir jestti. Bunu hayret ve hayranlıkla fark eden denizcilerimizden biri Batum vapurunun kıç tarafına koşarak geminin bayrağıyla Amerikan gemisinin tezahüratına selamla mukabelede bulundu . Selamımızı karşılayan Amerikan gemisindeki er de, her halde kendi muhribine oranla bir sitimbot kadar küçük bu çelimsiz, doğal ömrünü bir kaç defa yitirmiş, baca hizasına kadar silah ve cephane ile yüklü ve bir yana yatmış bu önemsiz gemiye komutanlarının neden bu kadar ilgi gösterdiklerine bir türlü akıl erdirememiş olsa gerek. Pek tabii olarak o bilmiyordu ki, sivil kıyafetli Türk deniz subaylarının yönettikleri bu tekne; yokluk içerisindeki bir milletin istiklalini kurtarmaya çalışanların azim ve imanından oluşmuş kuvvetli bir filoya mensuptu. Bu geminin de kutsal bir vazife yapmakta olduğunun farkında bile değildi. Şanlı Türk Bayrağı hayranlarına reverans yapan bir gelin edasıyla gönderinden mezestre ve sonra da toka edilirken ne yazık ki gemi komutanı İzzet Kaptan çürük teknede açılmış yarayı ( deliği ) ziftli brandalar ve çimento ile kapatıp gemisini batmaktan kurtarmaya çalıştığı için göz yaşartan bu yüce manzarayı görememişti. O sabah Batum vapurunun şahsında selamlanan varlık, elbette ki İstiklal savaşını yapan Türk milletinin Anadolu donanması idi. Kimisi sağdan soldan toplanmış çürük ve hurda, kimisi de düşmandan zapt edilmiş teknelerden oluşan bu mütevazı varlık için aslında donanma bile denemezdi. Gerçekte bu varlık,  ruhları kurtulmuş ve özgürlük ateşiyle yanan, milli haysiyeti korumak için hayatlarını hiçe sayan, kahraman Türk Denizcilerinin eseri idi."
Dilerim günümüz Amerikalıları tarihten ders almasını öğrenirler ve Türk denizcisini iyi tanırlar.

















23 Ağustos 2015 Pazar

Deniz Kuvvetleri Ertuğrul Kupası ve Bahriyede Vefa

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
 Deniz Kuvvetleri Ertuğrul Kupası ve Bahriyede Vefa

                    ‘’Deniz Kuvvetleri Ertuğrul Açık Deniz Yat Yarışı’’, 7-13 Ağustos 2015 tarihleri arasında İstanbul-Bozcaada–Bodrum parkurunda icra edildi. Yarışın İstanbul-Bozcaada parkuruna  Haziran ayında kaybettiğimiz emsalsiz denizci ‘’Sadun Boro’’ nun adı verildi. Yarışlara 40 tekne katıldı. Bu sene, Yelken Federasyonunun Açık Deniz Yat Kulübü üzerindeki gereksiz engellemeleri yüzünden 44’üncü yarışı Deniz Kuvvetleri organize etti. Amatör denizcilerimiz ve yatçılarımızın, “Güney Yarışı” ya da “Büyük Yarış” olarak da adlandırdığı bu etkinliğin tarihine kısaca değinelim.

                  Yarım Asırlık bir Gelenek. 12 Eylül rejiminin karasal hakimiyeti tarafından kapatılan Donanma Vakfı, 1967 yılında ilk kez  İstanbul Yelken Kulübü ve Ege Yat Kulübünün katkıları ile Deniz Kuvvetleri Kupası adı altında İstanbul-İzmir arasında açık deniz yat yarışı düzenlendi. İyi bir yelkenci olan dönemin Donanma Komutanı Koramiral Celal Eyiceoğlu, yarışın ardındaki en önemli itici güç oldu. Bu yarışın hayata geçirilmesinde bir diğer faktör, 1936 Alman Olimpiyatlarında ülkemizi temsil eden iki seçkin Türk yelkencisi,  Harun Ülman ve Behzat Baydar’ın bu yarışa fikri katkı sağlamış olmaları idi. 17 teknenin katıldığı yarışın startı, 2 Temmuz 1967 günü, Fenerbahçe’de verilmişti. Deniz Kuvvetleri Kupası 1967 yılından sonra aksamadan icra edildi. Sadece Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle 1974 yılında yapılamadı. İlginçtir, 2000 yılındaki yarışa Türk-Yunan detantı nedeniyle tarihte ilk kez Yunan yatçılar da katılmıştı.

                  Ertuğrul Faciası ve Kumpas Davalar Kardeşliği. Yarışa bu yıl Ertuğrul Faciasının 125’nci yıl dönümü olması nedeniyle ‘’Ertuğrul Açık Deniz Yat Yarışı’’ adı verildi. Yelkenli ve sitimli Ertuğrul firkateyni 19 Eylül 1890 gecesi Japonya’nın güneybatısındaki Wakayama Eyaletinin Kushimoto Şehir kıyısına bitişik Umi Kongo (Büyük Deniz)’deki Kashinozaki kayalıklarında 125 yıl önce kasırgada batmış, batan gemide 527 denizcimizi kaybetmiştik. 33 yıl boyunca donanmanın yok edildiği, talihsiz geminin neredeyse bile bile ölüm seyrine gönderildiği II’nci Abdülhamit dönemi, Türk deniz tarihinin en acıklı dönemidir. Bu acıklı dönemin bir benzeri de 2007-2015 yılları arasında yaşandı. Hükümetin onayı ve yüksek komutanlığın ve görevdeki Deniz Kuvvetleri Komutanlarının ‘’hukuka saygılıyız’’ aldatmacası ile bu kez Cumhuriyet Donanmasının en seçkin  amiral ve denizcileri kumpas davalar ve alçakça iftiralar üzerinden tasfiye edildi. Bırakın bir ulus devlete, bir kabile devletine bile yakışmayacak umarsızlık, tutarsızlık ve ahlaksızlıkla donanmanın en iyileri çok sevdikleri bahriyeden uzaklaştırıldılar. Savaşmaları gerektiği halde korkarak ve susarak paralel yapıya teslim oldular. Amiral Cem Çakmak, Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp, Deniz Kurmay Albay Berk Erden ve Deniz Öğretmen Albay Ali Tatar’ı bu kumpas ve ihanet sürecinde yitirdik.

                  Bahriyenin Vefası ve Geçmişin İhaneti. İşte bu sene Deniz Kuvvetleri çok anlamlı bir vefa göstergesi olarak, yarışın birincisine Balyoz kumpası nedeniyle kansere yakalanarak 4 Temmuz 2015 günü kaybettiğimiz Amiral Cem Çakmak adına cesaret ödülünü; ayrıca en centilmen (fair play) tekneye de 1 Mayıs 2013 günü yine Balyoz kumpası nedeniyle Mamak cezaevinde tutuklu iken bir kalp krizi sonucu kaybettiğimiz Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp  adına onur ödülünü verdi. Deniz Kuvvetlerinin mevcut yönetimi çok doğru bir kararla 120 yıl arayla Türk denizcilerine yaşatılan iki büyük trajediyi Ege‘nin dalga ve rüzgarlarına hatırlattı. Iskota ve dümen tutan eller ve kalpler her rota değişikliğinde, her tramola ve kavancada Ertuğrul, Cem Çakmak ve Murat Özenalp isimlerini Mavi Vatanla buluşturdu. Keşke bu vefa ve doğru duruş, 5 yıl önce 25 kuruşluk CD’lere ve sahte ihbar mektuplarına teslim olmadan önce gösterilmiş olsaydı.  Koskoca Deniz Kuvvetlerinin selameti yurt dışına kaçmakta bulan bu korkaklar çetesine boyun eğmesinde rolü olan Kuvvet Komutanları acaba şimdi ne düşünüyorlar? Unutulmamalıdır ki insanlar ne oldukları ile değil, ne yaptıkları ile hatırlanır.

Çakmak ve Özenalp Oradaydı. 13 Ağustos 2015 günü Bodrum Marinasında yarışın ödül töreni yapıldı. Şehit eşleri Sevgi Çakmak ve Sema Özenalp çok anlamlı ve duygusal konuşmalarla eşlerini ölümsüzleştirdiler. Törene amatör denizcilik camiasından ve donanma camiasından pek çok isim katıldı.  Cem Çakmak ve Murat Özenalp’in aziz ruhları da oradaydı. Kumpas bir davada onur mücadelesi verirken yitirdiğimiz bu seçkin denizciler şüpheniz olmasın  gelen misafirlerle ve yarışan denizcilerle ayrı ayrı selamlaştı ve helalleşti. Ancak aralarında yer alan iki emekli kuvvet komutanı ve bazı denizcilere değil selam vermek, yüzlerine bile bakmadılar. Çok haklıydılar. Ruhları, onlara ve ailelerine zor günlerinde büyük vefa gösteren ve bu yarışı organize eden Deniz Kuvvetleri Komutanını aradı.


15 Ağustos 2015 Cumartesi

Ortadoğu, Jepolitik Mücadele ve Çin Deniz Kuvvetleri

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
 Ortadoğu, Jepolitik Mücadele ve Çin Deniz Kuvvetleri
                   Ülkemiz kan gölü. Ortadoğu’daki yakın çevremiz kan gölü. Bunlar büyük jeopolitik depremlerin öncü sarsıntıları. Büyük deprem soğuk savaş sonrası yerine oturmayan taşların, 21’nci yüzyıldaki yeni küresel düzende yerlerine oturma mücadelesinde yaşanacak. Çin ve Rusya’nın dayatılan Avrupa Atlantik yapı düzenine karşı çıkmaları, yeni siyasi coğrafyalara ihtiyaç duyuruyor. Atlantik sistem, Pasifik’te kuvvet çoğunluğu ile yeni konuşlanma ve yeni dostluklar kurarken, Avrupa’da Rusya’yı ekonomik ambargolar ve sınırda yığınaklanmalarla çevrelerken, Ukrayna, Gürcistan ve Kürdistan eksenlerinde yeni sınırların, yeni siyasi oluşumların   ve yeni devletçiklerin süratle sonuçlanmalarını dayatıyor. Bu uğurda Irak, Libya ve Suriye’nin darmadağın edilmesi yetmiyor. Bu gelişmelerin tümü, yakın, orta ve uzun vadede başta ABD olmak üzere Atlantik sistemin deniz egemenliğinde tek hakim olma arzusuna dayanıyor. Neticede Akdeniz’de denize çıkışı olan bir Kürdistan’ın kurulması sadece Rusya’yı değil gelecekte Akdeniz’de sürekli varlık gösterecek Çin Deniz Kuvvetlerini de etkileyecek. Kuzey sahilleri tamamen NATO kontrolünde olan Akdeniz’in doğu sahilleri de İsrail ve Kürdistan Deniz Kuvvetlerinin kontrolüne girebilecek. Kısacası Çin’in her geçen gün askeri ekonomik, sosyal ve siyasi alanda gelişmesi ve bu gelişmenin durdurulamaması Avrasya’nın yeni hakimi bu ülkeye karşı  kenar kuşakta yeni oluşumları dayatıyor. Bu gelişmenin ana iticilerinden birisi de Çin Deniz Kuvvetleri.

                  Hızla Denizcileşen Çin. Devlet başkanı Xi Jinping’in ifadesiyle  ‘’büyük bir denizcilik gücü’’ olmak üzere emin adımlarla ilerleyen Çin Deniz Kuvvetlerinin resmi adı Halk Kurtuluş Ordusu Deniz Kuvvetleri. Devletin  bu kuruma verdiği görev, Çin’in yakın denizlerdeki egemenliğini savunmak ve uzak denizlerde Çin çıkarlarını korumak olarak belirlenmiş durumda. Burada adı geçen yakın denizler, Tayvan Adası ile egemenliği tartışmalı ada ve adacıkların bulunduğu  Güney ve Doğu Çin denizleridir. Uzak denizlerdeki çıkarlar yakın çevredekiler kadar net değil. Net olan 2020’li yıllardan itibaren Hint Okyanusu, Doğu Pasifik, Akdeniz ve Arktik Okyanusu gibi uzak denizlerde görev yapacak Çin donanma varlığının büyüme niyeti ve eğilimidir. Bu niyet ve eğilim, yetenekleri belirleyecek; yetenekler de önce stratejik sonra jeopolitik hedefleri şekillendirecektir. 

                  2020’de en büyük ikinci donanma. Günümüz kuvvet yapısı ve modernizasyon planına göre, 2020’li yıllarda Çin Donanması dünyanın en güçlü ikinci donanması olacak. Öncelikle belirtelim küresel donanma olmanın birinci şartı uçak gemisi ve nükleer denizaltılara sahip olmak. Çin 2020’lerde  İngiltere ve Hindistan’ı uçak gemisi sayısında geçerken,  nükleer saldırı denizaltı sayısında ayrı ayrı İngiltere ve Fransa’nın önünde olacak. Amerikan Aegis sınıfı benzeri hava savunma muhriplerinde ABD dışındaki tüm bahriyelerden daha çok gemiye sahip olacaklar. 2020 planlarına göre Çin, 2 uçak gemisine, 6-7 nükleer hücum denizaltısına, ve 20-22 hava savunma muhribini kuvvet yapısına katacak. Aynı dönemde ABD Donanması 11 uçak gemisi, 48 nükleer hücum denizaltısı ve 88 Aegis muhribine sahip olacak. Aradaki fark büyük de olsa, Çin’in yetenekleri soğuk savaş sonrası çeyrek asırdır dünya okyanuslarında rakipsiz jandarmalık görevini yapan ABD Donanması için ciddi bir meydan okumaya dönüşecek.

Çin Donanması Yayılıyor. Bunun başlangıç belirtileri şimdiden gözleniyor. Önümüzdeki yıllarda Hint Okyanusunda ve Akdeniz’de sürekli Çin deniz gücü varlığı artık rutin olacak. Artan denizaltı sayısı nedeniyle ABD istihbaratının bu denizaltıları izleme yetenekleri  zorlanacak. Ortadoğu ve Afrika boynuzu gibi sıcak çatışma alanlarındaki tartışmasız Amerikan deniz kontrol yeteneği artık sorgulanabilir hale gelecek. Kısacası Çin’in küresel donanma algısı, üstün Amerikan deniz gücü algısına zarar verecek. Çin ayrıca küresel çapta stratejik üsler zinciri de geliştiriyor. Jeopolitik ve jeoekonomik çıkar alanlarındaki destek ve etkisini donanma üzerinden gösteriyor. Bu alanlara kesintisiz erişim için hukuki ve siyasi düzenlemeler yaparken aynı zamanda bölge ülkelerinin deniz kuvvetlerine yardım ediyor. Günümüzde Afrika Boynuzundaki  deniz haydutluğu ile mücadele ile Hint okyanusundaki düzenli varlık gösterme ve karakol faaliyetlerinde Umman, Pakistan ve Cibuti’deki faaliyetleri buna örnektir. Daha da ileri gidersek Çin günümde Yunanistan ve İran’da da destek ya da üs kolaylıkları elde etme girişimlerinde bulunabilir. (Pire limanında Çin’in ortaklığına dikkat çekelim.) Diğer yandan Rusya ile ŞİÖ içinde jeopolitik yakınlaşması ve Akdeniz dahil okyanuslarda ortak deniz tatbikatları icra etmesi hegemonyayı çileden çıkarıyor. Kısacası Çin Deniz Kuvvetlerinin her yeni teknolojik sıçraması, her yeni operatif inisiyatifi, her yeni üs veya ittifak girişimi Atlantik yapıyı hırslandırıyor. Bu da Kürdistan gibi jeopolitik temelli  projeleri hızlandırıyor, jeopolitik satrancı keskinleştiriyor. Çin Donanmasının yayılması, -eğer bu ülke emperyal kimliğe sahip olmaz ise- dünyayı süratle yeni dengelere kavuşturacak, Avrupa-Atlantik sistemin önlenemeyen emperyal iştahını  dengeleyecektir.


9 Ağustos 2015 Pazar

Yasadışı göç ve Denizdeki İnsanlık Ayıbı

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
 Yasadışı göç ve Denizdeki İnsanlık Ayıbı
                  Geçen hafta içinde Libyalı 700 göçmeni taşıyan bir tekne Akdeniz’de alabora oldu. 600 kişi boğularak öldü. Hepsi Müslümandı. Ne acı, 21’nci yüzyılda denizde boğularak ölenlerin ezici çoğunluğu İslam alemine ait. Tam bir zıtlık olacak ama, denizde en büyük süper yatların sahipleri de bu yüzyılda Müslümanlar. Örneğin geçen yıl Almanya’da yapılan ve 400  (dört yüz) milyon avroya mal olan 180 metre uzunlukla dünya tarihinin en büyük özel yatı Azzam’ın  sahibi Suudi bir prens.
Denizde dolaylı katliam. Akdeniz’de 600 Müslümanın geçen hafta Avrupa’da kendilerine yeni bir hayat aramak için açıldıkları Akdeniz’de ölmelerinin dolaylı bir katliamdan ne farkı var? İnsanlık kendinden utanacak talihsiz bir dönemi yaşıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin istatistiklerine göre küresel çapta mülteci ve göçmen sayısı 59 milyonu buldu. Bu sayı İkinci Dünya Savaşından bu yana erişilen en yüksek seviye. Sadece 2014 ile kıyaslandığında Avrupa’ya yönelik akışta % 149 bir artış söz konusu. Bu akışın arter başlangıçları şüphesiz Irak, Libya ve Suriye. Her üç ülkedeki savaşlar, siyasi iltica odaklı göç hareketlerinin yanısıra insan kaçakçılığı gibi yasadışı göçü de hareketlendirdi. Araçlar farklı da olsa hepsinin ortak paydası, yaşama hakkı ile daha mutlu ve daha güvenli gelecek aramak.
Emperyalizmin insanlığa laneti.  Akdeniz’deki hareketlerin ana arteri Libya iken, Ege’deki hareket çoğunlukla Irak ve Suriye kaynaklı. 2011 yılında NATO’nun Libya saldırısı sonrası ülkede demokrasi adına yaşam hakkı ortadan kalktı.  Daha büyük pazar ve doğal gaz başta olmak üzere Libya’nın kaynaklarına hakimiyet uğruna ülkede tüm dengeleri alt üst edecek bir iç savaş başlatıldı. Böylece istikrarlı bir ülkeye, demokrasi aldatmacası ile yaşama hakkının bile tanınmadığı bir karmaşa geldi. 2014 yılı içinde İtalya’ya deniz yolu ile ulaşan Libyalı mülteci sayısı 100 bini buldu. Bunların 93 bini denizde acil durumdayken kurtarıldı. Bu sene de Libya’dan Avrupa’ya deniz yolu ile göç edenlerin sayısı 100 bini geçti. 2015’in sadece ilk 20 haftasında 60 bin kişi karşı kıyılara geçmek istedi. NATO’nun Libya saldırısından bugüne kadar 1867 kişi denize dayanaklı olmayan teknelerde batarak yaşamını kaybetti. Geçen Nisan ayında tek bir teknede 307 kişi boğularak ölmüştü. İtalya 2014 yılında yasadışı göç ile denizde mücadele için ‘’Mare Nostrum’’ isimli daimi bir deniz harekatı başlattı. Bu harekat yetersiz kalınca AB, Mayıs ayında denizden insan kaçakçılığına karşı EUNAVFOR Med (AB Deniz Kuvvetleri) Akdeniz Harekatı isimli yeni bir müşterek harekatı  başlattı. Bu harekatın geçmiş örneklerinden farkı, açık denizde yasadışı göçe karışan teknelere müdahale etmenin yanısıra, Libya’nın karasularındaki kaçak/mülteci teknelerine ve onları destekleyen karasal alt yapıya da müdahale etmesi.
Suriye mülteci rekoru kırdı. Suriye,  son dört yıldır insanlık tarihinin en alçak ve vahşi emperyalist saldırısına maruz kalıyor. Ne yazık ki güzel ülkemiz, gerici Suudi Arabistan, Katar ve  Avrupa-Atlantik blok safında yer alarak, tarihimize ve gelecek kuşaklara büyük ve karanlık bir utanç sayfasını miras bırakıyor. Batı destekli iç savaş nedeniyle, bugüne kadar 4 milyon Suriyeli mülteci başta Lübnan, Ürdün ve Türkiye olmak üzere yurt dışına kaçarken, 7,6 milyon, ülke içinde şehir değiştirmek zorunda kaldı. Toplam nüfusun yaklaşık yarısı olan bu sayı, Arap–İsrail savaşları sırasında göçmek zorunda kalan Filistinli 5,5 milyon mültecinin rekorunu kırmış oldu. Türkiye’dekiler imkan bulduklarında  Yunanistan’a geçmeye çabalıyorlar. Türkiye başta Sahil Güvenlik unsurları olmak üzere bu geçişe mani olmak üzere her türlü insanüstü gayreti göstermekle birlikte, insanlık tarihinin bu en yoğun göç döneminde kaynakları yetersiz kalıyor. Yunanistan’ın Meriç sınırına engeller inşa etmesi kara trafiğini denize yönlendiriyor. 2015 yılı içinde 110 bin göçmen Yunanistan’a geçti. Yunanlıların sadece 2014 yılında denizde yakaladığı göçmenlerin sayısı 25 bin oldu. Yunanistan bu süreçte Türkiye kaynak ülke olmadığı halde sanki kaynak ülkeymiş gibi  yakaladığı göçmenleri iade ediyor. Dışişleri Bakanlığı AB üyeliği havucu için 2002 yılında Yunanistan’la geri iade anlaşmasını imzalamıştı. Bu tarihi bir hataydı. Yunanistan bu anlaşmayı da kullanarak artık herhangi bir kontrole bile ihtiyaç duymadan yakaladığı kaçakları Türk sularına terk ediyor. Son zamanlarda mafya benzeri devlet dışı oluşumlara ait silahlı teknelerin bu kaçaklara ateş açtığı da rapor ediliyor. Yunan ekonomisi zayıf durumda olduğundan Atina, bu göçmenleri politik motifleri ne olursa olsun kabul etmek istemiyor. Zira kendi insanını doyuramazken bu göçmenlere kaynak ayıramıyor.
Batı hem karıştırıyor, hem ölüme terk ediyor. Diğer yandan, ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler Irak, Libya ve Suriye’deki iç savaşta asli oyuncu olmalarına rağmen 21’nci yüzyılın  göçlerinden Türkiye, İtalya ve Yunanistan kadar etkilenmiyorlar. Buna rağmen göçmenlere karşı aldıkları tedbirler acımasız ve insan haklarına aykırı. Aslında bu insanların 19’ncu yüzyıl ortasında patates  kıtlığı nedeniyle yurtlarını terk eden İrlandalılardan veya Rus pogromları nedeniyle başka ülkelerde huzur arayan Rus Yahudilerden ne farkı var. Zamanın ruhu aslında aynı. Bu insanların hepsinin çok değil on yıl önce hayalleri ve düzgün bir yaşantıları vardı. ABD ve AB’de birkaç küresel dev şirket daha da zenginleşsin diye bu insanlar, batının yarattığı hormonlu IŞİD terörü,  iç savaş ve yıkımın ortasında kaldılar. Ufkun ötesinde yeni hayat ararlarken denizde boğularak ölüyorlar. Çoğu kadın ve çocuk. Ortada ciddi bir ahlak sorunu var. Aslında refah, güvelik ve mutluluk kaynağı olan denizler bu ölümleri hak etmiyor. Emperyalizm bu ölümlerle denizleri kirletmeye devam ediyor.