29 Şubat 2016 Pazartesi

Karadeniz’deki NATO deniz varlığı ve Karadeniz istikrarı

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan
Amiral

Cem Gürdeniz


Karadeniz’deki NATO deniz varlığı ve Karadeniz istikrarı

                  NATO’nun Yugoslavya krizi sırasında kurduğu, Akdeniz’de faaliyet gösteren Daimi Mayın Karşı Tedbirleri (MKT) Görev Grubu-2 (SNMCMG-2) gemileri, 8 Şubat 2016 tarihinde Karadeniz’e çıktı. Dört günlük bir seyir sonucunda Gürcistan’ın Batum limanında üç gün liman ziyaretinde bulundu.  (Üç yıl aradan sonra grubun ikinci ziyareti). Halen az sayıda mayın avlama/tarama gemisinin görev yaptığı grup, TCG Cezayirli Gazi Hasan Paşa destek gemisinde  bulunan Türk Komutan emrinde görev yapıyor. TCG Edremit mayın avlama gemimiz dışında MKT grubunda sadece İspanyol (Tambre) ve Bulgar (Shkval) gemileri var. (Romanya, önceden deklare ettiği halde gruba Akdeniz’deyken gemi veremedi.) Karadeniz’de gerçekleşen bu faaliyetin en önemli yanı, NATO şapkası altındaki bir Türk Komutanın ilk kez Batum Limanını ziyaret ediyor olmasıdır. (Bu arada Batum’u Cumhuriyet tarihinde bir Türk savaş gemisi ile milli şapka altında ilk kez ziyaret eden Gemi Komutanı bu satırların yazarıdır. 2 Mayıs 1998 günü üç günlük bir resmi ziyaret için ata yadigarı Batum sularına TCG Gaziantep firkateyni ile girmiştik.)    

Gürcistan’ın Deniz Kuvvetleri yok. ABD’nin istekleri doğrultusunda Gürcü Donanması 2009 yılından sonra kapatıldı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına katıldı. Bu nedenle NATO grubu Gürcü sahil güvenlik gemileri ile kısa süreli bir geçiş tatbikatı yapabildi. Açık kaynaklara göre, yaklaşık üç yıl aradan sonra Gürcistan’ı tekrar ziyaret eden NATO Mayın Grubu SNMCMG-2, basın ve halkın yoğun ilgisi ile karşılaştı. 13 Şubat 2016 tarihinde sancak gemisinde yapılan basın toplantısına  Gürcistan İçişleri Bakanı, NATO Deniz Komutanlığı Kurmay Başkanı ve Grup Komutanı katıldı. Gürcistan, Rusya yanlısı Shevardnadze’nin 2003 yılında ABD ve AB destekli  Gül devrimi ile devrilmesinden bu yana, NATO üyeliği için büyük çabalar sarf ediyor. Ancak 2008 Rusya-Gürcistan krizi ile 2014 Rusya-Ukrayna krizinin oluşturduğu jeopolitik konjonktür buna izin vermiyor. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği, her iki ülkenin de Rusya ile çok büyük çaplı bir krizi ve hatta savaşı göze alması demektir ki, böyle bir durumu ne onlar ne de onları yönlendiren Atlantik cephe ister.

NATO’nun  Donanma Diplomasisi. NATO’nun Gürcistan’a görünen desteği işte ancak savaş gemisi ziyaretleri yani donanma diplomasisi ile olabiliyor. NATO özellikle son iki senedir krizlerle uğraşan Karadeniz’de henüz ganbot diplomasisine geçemiyor. Halen Atlantik cephenin en büyük manevrası Romanya’nın güney batısında bulunan Devesul Hava Üssüne ABD toprakları dışındaki ilk balistik füze savunma (BMD) sistemini kurmuş olmasıdır.

Türkiye Hassas Olmalıdır. MKT Grubu 15 Şubat 2016 günü icra edilen geçiş tatbikatı sonrası, batıya geçip Bulgaristan  ve Romanya tarafından Bulgaristan’ın Burgaz limanında ortaklaşa düzenlenen Poseidon Tatbikatına katıldılar. Bu faaliyetler alında askeri açıdan çok önemli faaliyetler değil. Ancak NATO varlığının Karadeniz’deki görünürlüğü açısından dikkat çekici. Burada önemli olan Montreux Sözleşmesinin sahibi ve asli koruyucusu Türkiye’nin Karadeniz’deki hassas istikrarı bozabilecek NATO ya  da AB temelli girişimlere karşı dikkatli olmasıdır. Unutmayalım ki Türk Hükümetlerinin hiç birisi soğuk savaş döneminde Karadeniz’de bir NATO tatbikatı yapılmasını onaylamadı. NATO’da daimi görev gruplarının liman ziyaret ve tatbikatları bir yıl önceden onaylanır. NATO MKT Grubunun Türk Komutan emrinde Batum’a girmesinin de uçak düşürme olayından çok önce onaylandığı açıktır. Soğuk savaş döneminde NATO ile Sovyetler Birliği arasında güvenilir arabulucu (honest broker) rolünü başarıyla üstlenen ve yürüten Türkiye’nin, 24 Kasım 2015 günü yaşanan uçak düşürme kazasına! rağmen, Karadeniz’de Montreux dengelerini bozacak ya da son 500 yıldır komşusu olan Rusya’yı kışkırtacak davranışlardan kaçınması gelecekteki çıkarlarımız için hayati önemdedir.
Montreux Dengesi ile Oynamayın.  Küresel jeopolitik ve ekonomik konjonktüre baktığımızda açık olarak Atlantik hegemonyasının sinüzoidal gerileme dönemine girdiği ortaya çıkıyor. Türkiye, gerileyen Atlantik Cephenin desteklediği yapıların eylemleri yüzünden bölünüyor ve acı çekiyor. Aynı denklemde Çin’in yükselişi devam ediyor. Bu yükselişin jeopolitik manevralarını ise askeri alanda Rusya uyguluyor. Bu fay hatlarının yerlerinden oynamasında kenar kuşak ülkesi olarak Türkiye’nin hataya düşmemesi ve harici senaryoların piyonu olmaması gerekir. Karadeniz’de soğuk savaş sonrası dönemde sahildarlar arasındaki  deniz işbirliği ortamı soğuk savaş dönemindeki tertemiz Türkiye sicili sayesinde başarılmıştır. Şimdi bu durumun dış kışkırtmalar nedeniyle bozulmasına izin verilmemelidir. Rusya ile Türkiye sıcak bir çatışmaya girerse bundan kazançlı çıkacak ne Rusya ne de Türkiye’dir. Sadece Atlantik cephedir. Suriye krizi yarın bitebilir. Ancak Montreux dengesi Karadeniz’de bir kez bozuldu mu onu düzeltmek yüzyıllar alır.









21 Şubat 2016 Pazar

Kuvayi Milliye’nin Uçak Gemisi

Description: IMG_0131 


mavi vatan

Amiral Cem Gürdeniz
Kuvayi Milliye’nin Uçak Gemisi

     Değil sivil okullarımız, askeri okullarımızda bile Kurtuluş Savaşı anlatılırken silah ve cephane ile akaryakıtın Sovyetlerden tedarik edildiği bizlere öğretilmedi. Zira Marshall Yardım Planı ve Truman Doktrini gereğince Türkiye Cumhuriyeti Ruslara düşman olmalıydı. Onlar komünist idi. Nasıl olurdu komünistlerin yardımıyla Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş olabilirdi? Halbuki gerçek tam da buydu. Sovyet devrimi ile Türk Kurtuluş savaşı, tarihin o safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşı idi. Atatürk ve Lenin ya birlikte yok olacak ya da birlikte savaşacaklardı. Birlikte savaştılar.
Türk-Sovyet Yardım Antlaşması. 24 Ağustos 1920 günü Bekir Sami Bey Başkanlığında Moskova’ya giden ilk TBMM Heyeti ile Sovyetler arasında imzalanan yardım antlaşması gereğince askeri yardımın deniz yolu ile yapılmasına karar verildi. Bölgede bulunan, 5 ton üzeri büyüklükte 28 geminin toplam taşıma kapasitelerinin takriben 7800 ton olmasına karşılık, Sovyetler Birliğinin Batum, Tuapse ve Novorosysky limanları üzerinden, Ağustos 1922’ye kadar 200 irili ufaklı deniz vasıtası ile  İnebolu, Trabzon ve Samsun limanlarına 46 ayda toplam 300,000 ton harp malzemesi taşındı ve Kurtuluş Savaşı destanı yazılabildi. Alemdar ve Gazal römorkörleri ile Şahin Vapuru, Rusumat-4 Gümrük Motoru ve diğer tekneler Anadolu’nun Karadeniz’deki can damarını oluşturdular. Özellikle I. İnönü savaşında elde edilen askeri başarıdan sonra artarak devam eden Rus lojistik desteği, Kurtuluş Savaşının kaderini belirleyen ana eksen oldu.
Kimdi bu malzemeyi taşıyanlar? Kurtuluş Savaşının denizler üzerindeki bu lojistik cephesinde İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan bir avuç deniz subayı ve o dönemde silah altına çağrılan Karadenizli takacılar görev aldı. 1919-1922 arasında Bahriye Mektebi mezunu 159 güverte, 68 makine ve bir inşaiye subayı ile beş denizci doktor Anadolu’ya kaçtı ve işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanmasını terk ederek namus cephesine katıldılar. Toplam 233 denizci Kurtuluş savaşının kaderini değiştirdi. O dönem muvazzaf olan kabaca 1500 subay içinde, sadece 233 kişi. Diğerlerinin çoğu Haliç’teki kıçtankara gemilerini ve İstanbul’daki sıcak yuvalarını terk etmedi.
Karadeniz Mucizesi. Türk denizcisinin sayesinde Atatürk, “gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” diyebilmişti. Kurtuluş Savaşı’nda ikmal teşkilatının başında bulunan Korgeneral Muzaffer Ergüder’in, 1925 yılında bu başarı için sarf ettiği “Kurtuluş Savaşı’nda bir avuç deniz subayımız olmasaydı, ne İnönü’ler, ne Sakarya ve ne de Dumlupınar ve de dolayısıyla Kurtuluş Savaşı olmazdı” sözlerine ne eklenebilir ki? Cem Karaca ‘’Kavga’’ isimli şarkısında işte bu denizcileri anlatır. (Üç kardeş emaneti aldılar bir dereden/İlyas, Temel, Süreyya kürekler siya siya/Emanet makinalı,  tüfekler hoçkis marka..)
Uçak Gemisi: Büyük Taarruzun  Meçhul Denizcileri: Tarihçi yazar Mehmet Perinçek, geçen haftalarda Kırmızıkedi yayınevinden çıkardığı yeni kitabı ‘’Uçak Gemisi Büyük Taarruzun  Meçhul Denizcileri’’ ile işte bu kahramanları  anlatıyor. (Kitabın tanıtım filmi, youtube’da ‘’Uçak gemisi tanıtım filmi’’ yazıldığında kolayca çıkıyor.) Akışı ve kurgusu film tadında olması için senaryo ve çizgi roman formatında Kurtuluş Savaşı Donanmasının kahramanlarını anlatan bu kitabın, bir sinema filmi olarak karşımıza çıkması en büyük dileğimdir. Halkımız o zaman gerçek ‘’Survivor’’ların kim olduğunu görecektir! Büyük taarruzun kaderinde etkili olan, Almanya’dan alınıp Rus limanı Novorosysky  üzerinden Şahin Vapuru ile Trabzon’a taşınan uçakların macerasına dayanan senaryoda, denizcilerin değişik gemilerde ve karada yaşadığı tarihe geçmiş pek çok kahramanlık öyküsü de  okuyucuya keyifle aktarılıyor. Okurken zaman zaman heyecan ve endişe duyuyor, bazen acı çekiyor ama sonunda kitabın kapağını gururla kapıyorsunuz. Bugüne kadar egemenlerin öksüz bıraktığı isimsiz kahramanları 100 yıl sonra hatırlayan Mehmet Perinçek, Yıldırım Örer ve Alper Pala’ya takdirlerimi sunuyorum.  Mehmet Perinçek, bu eser haricinde Atatürk dönemindeki Atatürk ve Lenin’in kurduğu Türk-Rus dostluğunun güçlü temellerini de Rus arşivlerine girerek ortaya çıkarmış bir bilim adamıdır. Bu belgeler sayesinde bugüne kadar bilinmeyen pek çok gerçek satha çıkmıştır. Örneğin bu dönemde Ankara Hükümeti ile Ruslar arasında Sivastopol-İnebolu ekseninde gerek diplomatik heyetleri gerekse kuryeleri taşımak üzere, AG-23, AG-24 ve AG-25 isimli denizaltıların görev yaptığı onun kitapları sayesinde öğrenilmiştir. Uçak Gemisi isimli bu yeni kitap, günümüzün karmaşasında Türk-Rus düşmanlığını körüklemeye çalışan hem içimizdeki hem Rusya’daki maceracılara iyi bir ikazdır.
          



14 Şubat 2016 Pazar

Bir Direniş Abidesi: Guinness Rekortmeni okyanus kürekçisi Erden Eruç

Bir Direniş Abidesi: Guinness Rekortmeni okyanus kürekçisi
 Erden Eruç
6 Şubat 2016 günü Okyanus kürekçisi Erden Eruç, Londra’da bulunan Guinness Rekorlar merkezinde, editörün elinden dört ayrı rekor  sertifikasını aldı. Kendisi ile ayrıca  bir de röportaj yapıldı. Bu röportaj Facebook üzerinden naklen paylaşıldı ve ilk bir saatte 19,000 izlenme sağlandı.
Yaşayan En Tecrübeli Okyanus Kürekçisi. Eruç, 2004-2012 yılları arasında değişik zaman dilimlerinde, kürek çekerek gerçekleştirdiği Atlantik, Pasifik ve Hint Okyanusları geçişleri ile sadece Türk denizcilik tarihine değil, bir okyanus kürekçisi olarak dünya denizcilik tarihine geçmiştir. 1996 yılında denizde kaybolan İngiliz kürekçi Peter Bird, 937 günle kariyer toplamında hala birinci konumunu korumakla birlikte, gün ve mesafe toplamları itibariyle dünyada bugün hayatta olan en tecrübeli okyanus kürekçisi Erden Eruç ‘tur.  2009 Guinness Rekorlar Kitabı, Erden Eruç için 312 gün ile “denizde en uzun süre kalan yalnız kürekçi”; 
2012 Guinness Rekorlar Kitabı “üç okyanusu küreklemiş ilk kişi”; 2014 Guinness Rekorlar Kitabı, “kendi kas gücüyle solo devrialemi başarmış ilk kişi” rekorunu yayınlamıştı.
6 Şubat 2016’da  kendisine verilen dördüncü sertifika, merkezi Londra’da bulunan Okyanus Kürekçileri Derneğine göre 26 bin deniz mili (Eruç’un kendi kayıtlarına göre 29 bin deniz mili civarında) ile “kariyerinde toplam en uzun mesafeyi kat etmiş okyanus kürekçisi” rekoruna ait. Denizde toplam 876 gün geçiren Erden Eruç ayrıca dünyaca itibar sahibi New York Explorers Club tarafından 2010 Vancouver Ödülü ve 2013 Liyakat Ödülünü aldı.
Popüler Kültürün Tanımadığı Rekortmen. Eğer sponsor bulabilirse Nisan ayının ikinci yarısında Peter Bird’ün rekorunu kırmaya hazırlanan Eruç, sadece toplam mesafede değil, toplam gün sayısında da birinci konuma yükselecek. Ama bulamıyor. Kendisi geçen sene Çanakkale savaşlarının 100’üncü yıldönümü anısına New York’tan Çanakkale’ye doğru denize açılmak üzere plan yaparken dahi sponsorluk bulunamamıştı. Ne acıdır ki, 2016’nın Türkiye’sinde bir Türk’ün bu muhteşem başarısı medyada haber olamıyor. İthal futbolculara milyonlarca dolar paralar akıtılırken, bu dünya çapındaki gurur abidemize sponsor arayışında kapılar açılamıyor. Zira sadece devlet değil, halkımız ve bugünün seçkinlerini oluşturan iş dünyası da –çok az istisna hariç- deniz ve denizcilik kültürüne çok uzak.
Tarih Tekrar Ediyor. Bu durum beni şaşırtıyor mu? Hayır. Cumhuriyetin ilk amatör denizcisi Mustafa İhsan Denizaşan’ın 1932 ile 1936 yılları arasında tek başına 5 metrelik bir yelkenli sandal ile yaptığı Akdeniz ve Atlantik seyri de onu gazete manşetlerine taşımamıştı. Değil sponsor bulmak, teknesini bile kendi mütevazi birikimi ile galvaniz çubuklar ve brandadan yapmıştı. Aradan geçen 80 yılda kimse onun hatıratını kitaplaştırmadı. Denizaşan, gelecek nesilleri açık denize çekecek örnek bir amatör denizci rolünde halka anlatılamadı ve öğretilemedi.
Maceradan Korkan bir Kültür. Bugünün Erden Eruç’u gibi Mustafa İhsan Denizaşan da, aslında insanlığı ilerlemeye ve yeniliklere iten ana güdünün sahibiydi. Bu güdü maceracılık –adventurism- dir. Bu kelime maalesef Türk kültüründe Anglo Sakson kültüründen çok daha farklı değerlendirilir. Yerici “maceraperest” ifadesi, –macerasever- veya –maceracı- sıfatlarına nazaran daha kolay dilimizden dökülür. Aslında ufkun ötesine gitmeyi, dağların yamaçlarını aşmayı, zirvelere erişmeyi, yenilik aramayı, daha iyiye erişmek için bilgiye, tecrübeye, akla ve dayanma gücüne bağlı şekilde meydan okumayı içeren maceracılık olmasa acaba insanlık bir adım ilerler miydi? Kristof Kolomb, Vasco da Gama, Macellan, James Cook, Darwin, Scott, Shackleton, Amundsen aslında birer maceracı değiller miydi? Aya ayak basmak tam anlamı ile bir macera değil miydi? Peki nedir bu macera tutkusu? Neden bizden maceracı çıkmıyor? Neden çıkanları unutuyor veya önemsemiyoruz? Exupery ‘ben tehlikenin içinde bir savaşçıydım’’ diyor. Tehlikeli ve zorlu işleri başaran bu tür insanlar, toplumun büyük çoğunluğu gibi heyecan aramayan, macerayı düşleyemeyen, hesaplı risk bile alamayanlar için ilham kaynağı oluyor. Onlar sayesinde kendilerini daha farklı ve daha iyi hissediyorlar. İnsanın dayanma gücünün fiziksel ve duygusal sınırlarını zorlayan ve başaran bu insanlar hepimize ilham veriyor. Belki de kaderin çağrısına yanıt veren ve ölüm olasılığı dahil olmak üzere gerçek ve katıksız tehlikeler ile yüzleşmeye cesaret eden bu kahramanların sunduğu dersler, bizi hayata daha çok bağlıyor ve mücadele yeteneğimizi arttırıyor.

Macera Güdüsü İlerlemenin Motorudur. Yeni keşifler, yeni buluşlar, yeni kavramlar, yeni teknolojiler, yeni girişimleri başlatan tüm hareketlerin sahipleri sadece doğada değil, bulunduğu her ortamda devrimsel yenilikleri sunabilen insanlar. Mustafa İhsan’dan 29 yıl sonra 1965 yılında, Sadun Boro 10 metrelik yelkenli ile elektronik hiç bir seyir yardımcısı  olmadan okyanuslara açıldı 1968 yılında başarı ile İstanbul’a döndü. Onu daha sonraki yıllarda 14 kişi takip etti. Erden Eruç ise en zoru başardı. Tek başına tüm okyanusları kas gücü ile geçti. Onun 1000 gün rekorunu kırmasına katkı sağlamak ve Türk insanının denizdeki maceracılığını teşvik etmek bir deniz devleti olan Türkiye’nin denizcileşmesine büyük katkı sağlayacaktır.

7 Şubat 2016 Pazar

Doğu Akdeniz’de Enerji üzerinden Jeopolitik Tuzak

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan

Amiral Cem Gürdeniz
         Doğu Akdeniz’de Enerji üzerinden Jeopolitik Tuzak
Osmanlı döneminde Yahudiler ile Yunanlı Hıristiyan Ortodokslar anlaşamazdı. Aralarında İsa ve Judas yüzünden ortaya çıkmış bin beş yüz yıllık bir kan davası vardı. Kan davası, Yunan bağımsızlığı sonrası arttı. 1830 yılından itibaren özellikle Yahudilerin azınlıkta olduğu Atina ve Pire’de Yunanlılar tarafından çok kere pogrom uygulanmış ve Anadolu’ya ya da Avrupa’ya göçe zorlanmışlardır.
Yahudi-Ortodoks Düşmanlığı. ‘’Kan iftirası’’ adı altında fanatik Yunanlılar Yahudileri günah keçisi yapıyor,  mallarına zorla el koyuyor ya da göçe zorluyorlardı. Onları ancak batılı devletler koruyabiliyordu. Örneğin, 1847 yılında Atina ve Pire’de yaşayan Yahudilere karşı Paskalya Yortusu esnasında Yunanlılar saldırılara başladı. Pireli zengin Sefarad Yahudisi David Pacifico‘nun evine saldırıldı. Canını zor kurtaran Pacifico, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olduğundan İngiltere Büyükelçiliğine sığındı. İngiliz hükümeti ona verilen zararın tazmini için Yunan hükümetine nota verdi. Yunan Hükümeti 1850 yılına kadar bu talepleri karşılamayınca, 1850 yılında İngiliz Akdeniz Filosunun zırhlıları  Pire Limanını ablukaya aldı. Ekonomi durma noktasına geldi.  Tazminat derhal ödendi. Benzer şekilde 9 Kasım 1912 günü Osmanlı Selanik’i terk ederken de en büyük zarar Yahudi mahallelerine verildi. Hepsini yaktılar. Neredeyse bu Yahudi nüfusun en yoğun yaşadığı şehirde ( 157 binin 61 bini Yahudi) hiç birine kalma hakkı tanınmadı. Onbinlerce Türk’le birlikte Yahudiler de öldürüldü. Çok büyük bir çoğunluğu ya İzmir’e ya da İtalya’ya kaçtı. Bu sebeple Mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Osmanlının Yahudi cemaati işgalci Rumlarla işbirliği yapmadı ve sonuna kadar Kurtuluş Savaşını destekledi.
Enerji Dostluğu. Aradan geçen 100 yıl sonra 21’nci yüzyılın jeopolitik ve ekonomik koşulları Yunan ve Rum Ortodoks Hristiyanları Yahudilerle enerji üzerinden bir araya getirdi. 2012 yılında İsrail ve GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi)  Doğu Akdeniz’de deniz sınırlandırılması antlaşması imzaladılar. Üçlü aralarında Türkiye’ye karşı savunma ve güvenlik işbirliğini ortak tatbikatlar yapacak kadar geliştirdiler. Ama son gelişme bu süreçte en önemli ve tarihi bir mihenk taşı oldu. GKRY, Yunanistan ve İsrail, Lefkoşa'da 28 Ocak 2016 tarihinde başbakanlar seviyesindeki üçlü görüşmeler sonunda AB ve her üç ülkenin enerji güvenliğine katkıda bulunacak ortak enerji projelerinin ilerletilmesi üzerinde anlaştı. Aynı peygamber ve dine sahip İslam alemi, batı emperyalizminin palazladığı koşullarda Şii ve Sünni hesaplaşmasına ve boğazlaşmaya giderken, Judeo-Hristiyan ittifakı, Doğu Akdeniz’i  enerji jeopolitiği üzerinden şekillendiriyor. Yani medeniyetler çatışması aslında İslam aleminde medeniyet içi çatışma şekline sokulurken, binlerce yıl birbirine düşmanlık etmiş dinsel kimlikler birbirine yaklaşıyor.
Lefkoşa Bildirisi. Bu anlaşma kamuoyuna Lefkoşa Bildirisi adı altında GKRY lideri tarafından açıklandı. Eğer her şey yolunda giderse, 2019'a kadar İsrail-Kıbrıs ve Girit'in elektrik kablosuyla bağlantısı ve 2022'de doğalgazın İsrail'den Kıbrıs'a ve buradan da Yunanistan'a taşınması gerçekleştirilecek. İsrail doğalgazı ya denizaltından geçecek boru hattı ile ya da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) taşıyan tankerler ile taşınacak. Açıklamada, Yunan Başbakanı, Kıbrıs ve İsrail'de bulunan doğalgaz yataklarının Avrupa’ya aktarılmasında  Yunanistan'ın "köprü" rol oynayacağını vurguladı. (Yani Türkiye’nin rolünü çalıyor) Ayrıca hızını alamayarak, Kıbrıs sorununun çözümünde 1959 Garanti Antlaşmasına referans yaparak ‘’garantiler ve ordular’’ gibi çağa uymayan uygulamaların yer almaması gerektiğini söyledi. (Nasıl olsa artık Türkiye’ye karşı İsrail de yanımızda olacak diyor.) GKRY lideri de üçlü antlaşmanın Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara katkı sağlayacağını belirtti. (Yeni bir bloklaşmanın faydaları mı?)
Antlaşmanın Jeopolitik Sonuçları. Her ne kadar hedeflenen projelerin ekonomik ve siyasi nedenlerle uygulanabilirliği tartışmalı olsa da, yarattığı jeopolitik sonuçlar büyük önem arz ediyor. Hatırlayalım AB, 2004 yılında GKRY’ye kanunsuz bir şekilde alındı. Çiçeği burnunda Türk Hükümeti bu jeopolitik kuşatmayı ‘’yes be annem’’ sloganı ile alkışladı. (KKTC’nin düştüğü ve halen düşmeye devam ettiği acıklı duruma yer darlığı nedeniyle değinmiyorum.) Halbuki AB doğu sınırlarını İsrail karasularına kadar genişletmiş ve Judeo-Hristiyan ittifak ilk kez denizde sınırdaş olmuştu. AB, bu genişlemeyle sadece bize karşı değil, hem ABD’ye hem de Rusya’ya karşı büyük jeopolitik avantaj sağlamıştı. Sadece Kıbrıs kıta sahanlığında bulunan hidrokarbon kaynaklarına kavuşmayıp aynı zamanda zengin İsrail kaynaklarına da komşu olmuştu. (İsrail-Mısır ve Kıbrıs doğal gaz potansiyeli 10-15 trilyon metre küp ve bu miktar, bölge dışında Avrupa ihtiyacına da yetiyor.) Şimdi söz konusu komşuluk artık ev arkadaşlığına dönüşebilecek.
Niyet Beyanı Önemli. Şu an gerek finans sorunları, gerekse diğer nedenlerle her iki projenin fiiliyata geçirilmesi zor görünse de niyet ilanı çok önemlidir. Enerji dünyasında bir gecede sözleşmelerin yok sayılması sürpriz değil. Nabucco’yu kaç kişi hatırlıyor? Ancak AB’nin enerji güvenliği içinde artık İsrail’in bir ortak olmasından bahsediyoruz. Bu gelişmeyi yakında İsrail’in NATO üyeliğine daveti izlerse şaşırmamak gerekir. Türkiye’ye de şu mesaj veriliyor: Sakın ola ki Kıbrıs sorununun ve MEB sınırlandırılmasının çözümünde Anadolu jeopolitiği refleksi ile hareket etme. Seni Antalya Körfezi içine hapsediyorum. Buna karşı çıkma. Çözüm süreci bitince İsrail gazını sana taşıttıracağım. Bu da sana yeter. Yoksa bak görüyorsun planlarım hazır.
Evet, Müslümanlar birbirini boğazlarken, İslam aleminin bir zamanların laik kalesi Türkiye, Vahabi  Suudi İslam’ının peşine takılırken Atlantik’in her iki kayısındakiler ellerini ovuşturuyor. Tuzak geliyorum diye haykırıyor. Bu tuzak Türkiye’yi zaten teslim olmuş KKTC hükümeti ile aynı cepheye sokmaya ve KKTC’ye elveda diyerek adadaki Türk askeri varlığını geri çekmeye kadar gidebilir. Bu kaybın hesabını gelecek kuşaklara kimse vermez.