15 Şubat 2018 Perşembe

Stratejik ve Taktik Nükleer Çelişkiler

Stratejik ve Taktik Nükleer Çelişkiler
Nükleer silahlar, insanoğlunun  yarattığı en yıkıcı ateş gücüdür. 1950’li yıllardan sonra Amerikan ve Sovyet silah sanayilerinin büyük bir rekabet içinde geliştirdiği stratejik nükleer silahlar dünyanın çevresini ve kaderini yüzlerce kez değiştirecek seviyeye erişti. Bu yarışı durdurmak için 70’li yıllarda nükleer silahları kısıtlayan SALT (Strategic Arms Limitation Talks) görüşmeleri başladı. 80’li yıllarda ABD Başkanı Reagan; kısıtlama yetmez ciddi kesintiye gidilmeli diyerek SSCB ile START (Strategic Arms Reduction Talks) görüşmelerini başlattı. Bu safhada her iki tarafın elinde 8000’e yakın stratejik nükleer silah vardı. Bunlar karadaki rampalarda bulunan kıtalararası balistik füzeler (ICBM); nükleer takatli balistik füze denizaltılarında (SSBN) bulunan (SLBM) füzeleri ile Stratejik Hava Komutanlığı (SAC) bağlısı bombardıman uçaklarında bulunan stratejik nükleer bombalardı. Bu üç unsurun oluşturduğu ateşgücü üçgenine ‘’Strategic Triad- Stratejk Üçleme’’ adı verilmişti. Nükleer caydırıcılık içinde dehşet dengesi ile sağlanan bu dönemin askeri doktrinin kısa paradigması  ‘’Karşılıklı Garantilenmiş İmha (MAD-Mutually Assured Destruction) idi. Bu üçgende en kritik yeteneğin ikinci darbe yeteneği sağladığından denizaltılar olduğunu vurgulayalım.
Orta Menzil Nükleer Silahlar Anlaşması. Stratejik nükleer füzelerden başka bir de 500-5500 km menziller arasındaki orta menzilli nükleer balistik füzeler ve gezginci (cruise) füzeler vardı. IRBM olarak adlandırılan bu füzeler henüz soğuk savaş bitmeden Reagan - Gorbacov döneminde 1987 yılında INF (Intermediate Range Nuclear Forces) Antlaşması ile yasaklandı. 1991 yılına kadar 2692 füze karşılıklı olarak imha edildi.
Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması. Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte bu kez stratejik nükleer silahların azaltılmasına yönelik START görüşmeleri INF antlaşmasının verdiği güçle hızlandı. 1991 yılında START I; 1992’de START II anlaşmaları imzalandı. Ancak START II, 2001 yılına gelindiği halde Rus Duma’sında onaylanmadı. Zira ABD, füze kalkanı girişimi ile 1972 tarihli ABM (Anti Ballistic Missile Defense) Anlaşmasından çekilmişti. Clinton Yeltsin döneminde START III görüşmeleri başladı. Hedef savaş başlıklarını her iki tarafta 3000’den 2500’e çekmekti. Obama - Medvedev döneminde imzalanan Yeni START anlaşması ile bu sayının 500-1000 nükleer başlık ve 1500-1675 atma vasıtası sayısına indirgenmesine karar verildi. 5 Şubat 2011 de yürürlüğe giren bu anlaşmada iki taraf da geçen hafta (5 Şubat 2018)‘de anlaşmaya uyduklarını deklare ettiler. Bu duruma göre taraflar 700 konuşlandırılmış ICBM, SLBM füzeleri ile saldırı uçaklarında mevcut bombaya ve tüm silahlarda toplamda 1550 nükleer savaş başlığa 800 atma vasıtasına sahipler.
Yeniden Nükleer Stratejiye Dönüş. 11 Eylül sonrası dönem, (GWOT) Terörle küresel savaş paradigması ile devam ederken ABD’nin Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de rejim ve harita değişikliklerini; NATO’nun genişlemesiyle Rusya yakın coğrafyasında jeopolitik değişiklikleri teoriden pratiğe geçirmesi küresel dengeleri değiştirdi. Bu gelişmelere nükleer Çin’in askeri, siyasi ve ekonomik bir dev olarak yeni dünya düzeninde belirleyici güç ve Kuzey Kore’nin nükleer kulübe dahil olmasını da ekleyelim. 8 Ağustos 2008’de Güney Osetya’da  yaşanan Rus-Gürcü krizinde Rusya’nın SS-21 orta menzilli (120 km) nükleer balistik füze bataryasını Güney Osetya’ya yerleştirerek, taktik nükleer silahları bölgesel bir çatışmada  kullanabileceği mesajını vermesi, Küba Füze krizinden sonra belki de taraflar arasındaki ilk nükleer manevra oldu. Bu durum üstün konvansiyonel güce sahip NATO ve dolayısıyla ABD’nin bölgeye aktif müdahalesini engelledi. Bu krizden aldığı ders sonucunda 5 Şubat 2010 tarihinde onaylanan “Askeri Doktrini”nde Rusya, ülkenin hayati çıkarları tehlikeye girdiğinde büyük bir konvansiyonel tehdit karşısında nükleer silah kullanılabileceğini deklare etti. Bu durum ABD ve NATO’nun Füze Kalkanı olarak bilinen (BMD) girişimine hız verdi. Gerek X Bant radarların (Örneğin, Kürecik Malatya) gerekse SM 3  füze sistemlerinin (Örneğin, Devesul Romanya)Rusya’yı çevreleyecek şekilde konuşlandırılmaları Rusya’nın nükleer başlıklı olarak kullanılabilen 400 km menzilli İskender füzelerini özellikle Baltık bölgesinde yoğun konuşlandırması sonucunu doğurdu. Ayrıca Kırım müdahalesinden sonra artan NATO faaliyetleri ve BMD girişimleri sonucu neredeyse INF anlaşmasından çekilebileceğini ima etme süreci başladı.
ABD Nükleer Silahlar Raporu. Bu gerginlik devam ederken 2 Şubat 2018 günü açıklanan ABD Nükleer Silahlar Durum Değerlendirmesi (NPR-Nuclear Posture Review) mevcut durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Zira bu raporda Trump Yönetimi nükleer yeteneklerin artırılmasını hedefliyor. Bu durum gelecek 30 yılda 1,2 trilyon dolarlık yeni silahlanmayı gerektirecek. Bu silahlanma içinde en önemli olan nükleer saldırı denizaltılarından (SSN) atılacak cruise (gezginci) füzelerinin (SLCM) ve SSBN ‘lerden atılacak yeni tip balistik füzelerin düşük şiddette nükleer savaş başlığı ile donatılmasının önünün açılması olarak dikkat çekiyor. ABD Donanmasında önceden nükleer Tomahawk füzeleri vardı, ancak  George W. Bush döneminde bu füzeler Japonya veya Güney Kore üzerinde kaza ile düşerse endişesi ile kaldırılmıştı. Şimdi Rusya, Kuzey Kore, İran ve Çin bahanesi ile Pentagon’un isteğinin herhalde daha gelişmiş teknolojiler uygulanarak gerçekleştiğini anlıyoruz. Bu durumun karşılıklı yanlış hesaplara neden olacağı açıktır. Zira atmosfer dışına çıkmasa bile bir Amerikan denizaltısından atılan Tomahawk füzesinin nükleer olma potansiyeline karşı Rusya veya Çin’in nükleer balistik füze ile karşılık vermeyeceğini kimse garantileyemez. Zira bu düşük güçlü füzelerin en küçüğü bile Hiroşima‘ya atılandan daha fazla etki yaratacaktır.
Kazananı Olmaz. Yazımızın sonunda özet olarak şunu söyleyebiliriz: Nükleer çatışma tehdidi tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar artıyor. Yeni NPR Raporu bu riski çok daha fazla artıracaktır. Ancak küresel iklim değişikliklerinin ve çevre yıkımının tepe yaptığı günümüzde bu silahı ister stratejik ister taktik seviyede ilk kullanan taraf, nükleer kışı başlatma sorumluluğunu alacaktır.  Bu savaşın kazananı olmayacaktır. Nükleer kirlenmenin günahını yeryüzü topyekun ödeyecektir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder